Ya Tahammül Ya Sefer kitabı bugün
ki belki birçoğumuzun hayatı anlatan bir kitap’tır. Herkesin şuur mutlaka
olacaktır, ama o şuur olduğunu bilmek için nerede yaşadığını, nerede okuduğunu
ve kimlerle arkadaşlık yaptığını bilmek zorundayız. Şuur, hayatımızdaki belki
en önemli şeylerden bir tanesidir, çünkü hayatımız şuurla devam etmektedir,
aynı zamanla hayatımız da şuurumuza dayanmaktadır. Şuurumuz nasıl olursa
hayatımız da öyle olacaktır. Ortam, bir insanın şuurunu şeklendirir hatta
tamamen değiştirir. Her şuurlu bir insan yada her şuurlu bir müslüman,
hayatında bir dava için yaşayacaklardır, davalarını gerçekleştirmek için
şuurlarını korumaları gerekiyordur o yüzden bunu okuyoruz.
Ya Tahammül Ya Sefer kitabındaki
anlatılan şeyleri, şuurlarını birbirine benzeyen birkaç arkadaşların bir araya
toplandıkları ve arasındaki samimi sohbetleriyle beraber edinmiş oldukları
şuuru, ülkesi için, ülkesinin gelecekteki istikbali için dava ve rüyaları, ve o
davanın hayatlarıyla beraber silinip gitmiş olanları, ve hala dava ve
ideallerine sadık kalan bir tek kişinin ve bunların nasıl olduklarının
hikayesini anlatan bir kitaptır. Kısacası, Ya Tahammül Ya Sefer kitabı, tam
başlığı gibi anlatan bir hikayedir, bana göre bu başlığın anlamı da; ya
davanın üzerinde sabırla durup kalacaksın, yada davandan kaçıp gideceksin, ve
hepsi bunları da vakitle otomatik olarak bize gösterilecektir.
Bu hikaye 10 sene sonra yazılmış
olsaydı, bence çok şeyler değişmiş olacaktı, işte onların hikayesi.
10 seneler geçmiş...
Asım ve Fethanet de artık iyice
yaşlanmaya başlamış, onun oğlu ilhan da artık bir kadınla evlenip 2 çocuğu
olmuştur. İstanbul’daki ünlü bir üniversitenin rektörü olmuş aynı zamanda büyük
bir şirketin başkanı olumuştur ve davayı devam ettirmek için ülkedeki veya
dünyadaki bulunan zülüm altında insanları ve müslümanları, felaket yerlerdeki
ve yoksul adamlara hem müslüman olanları hem de gayri-müslimlere yardım
etmek’tır, ve zaten hepsi bunlar, çocukluğundan beri istemişti. Yani o zamanda babasının
zengin ailesinden dolayı arkadaşları kendisine yaptığı kötülükleri ondan sonra
veysel’in de kendisine yardım ettiğini hep yanında olduğunu hatırlayıp şimdi de
başkalarda aynı olayları yaşamasını istememiş, bu yüden onun davanın amacı ve
yolu insanı ve müslümanı yardım etmek’tir, ve bunları arkadaşlarından hiç kimse
bilmemiş hatta Veysel bile bilmemiş, aynı zamanda da veysel’e haber verememiş
bu hakkında lakin, Veysel’e haber vermediği halde Veysel’ın hakkında bir şey
bilmemiş demek değildi, üstelik Veysel’i yakından haberlerden takip ediyormuş.
Başka yönden Kerim da artık dava
ile uğraşmaktadır, Murat Bey’in çoktan ona verdiği dernek anahtarını
değerlendirmeyi becermiş artık. Dernek tam Murat Bey’ın istediği gibi,
üniversiteli çocuklarla dolmuştur. Keşke Murat Bey bir görde de. O dernek’te
hem hoca olsydı hemde orada başkan olsaydı, ama ne ise nasip böyle imiş. Kerim
usta diğer yandan derneği yürütüyordu diğer yandan da bir tane kitabevi açmıştı
hatta şehrin en ucuz kitabevi olarak tanınmıştı, zaten kitabeviyi açmak niyeti
parayı kazanmak için değil, öğrencileri kitabı yakından tanışmak için idi,
onları okuyup çalışsınlar diye açtı kitabeviyi bundan birkaç yıl önce (10 sene geçtirdik
yaa) Veysel’in Bakan olduğunu haberi alınca çok sevinmişti artık davasını devam
edeceğinden emin idi.
Veysel ise artık büyük bir adam
olmuştu. Ankara’daki Milli Eğitim Bakanlığında bakan olarak çalışıyormuş. Bakan
olmasına rağmen veysel hala davasının peşindedir aynen ilhan gibi. Bir gün
ilhan, üniversitenin mezun törenini konuşması için Milli Eğitim Bakanlığına
davetiye göndermiştir. Ve bu tören de veysel eski arkadaşı ilhan’la
karşılaşmasını sebeb olmuştur, ve ardından da yani hemen o akşam ilhanın evinde
muhabbetlerini devam etmişlerdir, o akşam çok uzun sohbet yapmışlar, ortada
kalan davayı toparlamak için konşmuşlar. O arada Veysel İlhanl’a Murat Bey’ın
birakmış olduğu derneğin hal hatırını sormuştu ve derneğin artık çalıştığını
duyunca çok sevinmişti.
Veysel artık ülkesini önemli
adamlardan bir tanesi olmuş. Bunun için davayı devam etmesinin gerektiğini
farkındaydı ama karşıya gelen sıkıntılar da hiç bitmiyordu. Bugünkü eğitim
hakkında bir problem olduğunu biliyordu ama bunları nasıl çözeceğine yönelik
bir çözüm bulamıyordu. Başbakanın hedef 2023 diye adlandırdığı hedefleri nasıl
yapacağını düşünüyordu. Kendi-kendine düşündü ki, eğitim sisteminde problem
vardı. Her öğrenci YGS,ÖSS gibi sınavlara katılıp başarması mümkün değil,
herkesin farklı-faklı yeteneği vardır. Yani nasıl ki balıklar ağacı
tırmanmaz, maymunlar tırmanır. Aksi takdirde de maymun denizde yüzemez balıklar
yüzer. O yüzden önceki Başbakan R.T.Erğdoğan’nın yapmış oldukları HEDEF
2023 projenin maddelerinden de, okulun bir zeka sisteme değil yani şimdiye
kadar yaptığımız gibi değil. Ancak Howard Gardner’ın icat ettiği ‘Çoklu
Zeka’(Multiple Intelligence) yöntemine göre yapılmasıdır. Şimdiki başbakanımız
da bu görevi artık Veysel’e vermişti, Veysel de her zorluklara rağmen
yardımcalıyla beraber bunların çıkış yolunu bulmaya çalışıyordu....
Sonunda yaşlılar zaten
yaşlanmışlar, ortada hikayedeki adamlardan sadece İlhan, Kerim ve Veysel kaldı,
bunların her biri de kendi dava ve ideallerine kendi yollarıyla sadık kalmaya
çalışıyorlardır. Kime insanların yardımında, kime dernek’te çalışmakla, kime de
hükümette kalıp halka hizmet etmekle yani önemli olan tamamen sadık kalamazsak
bile sadık kalmaya çalışmalıyız. Sıkıntılar, tabii ki karşımıza gelecektir.
Zaten sıkıntı olmadan büyük adam büyük olmazdı küçük kalırdı. Veysel’in
hikayesi bitmezse bile geri kalanı kendimizce kurulabilir.
Çamlıca, 26.01.2014
Muhammad
Haykal
0 comments:
Post a Comment