Sunday, January 26, 2014

Published 6:56 AM by with 0 comment

Ya Tahammül Ya Sefer (10 Sene Sonra kendimce tahmini)

Ya Tahammül Ya Sefer kitabı bugün ki belki birçoğumuzun hayatı anlatan bir kitap’tır. Herkesin şuur mutlaka olacaktır, ama o şuur olduğunu bilmek için nerede yaşadığını, nerede okuduğunu ve kimlerle arkadaşlık yaptığını bilmek zorundayız. Şuur, hayatımızdaki belki en önemli şeylerden bir tanesidir, çünkü hayatımız şuurla devam etmektedir, aynı zamanla hayatımız da şuurumuza dayanmaktadır. Şuurumuz nasıl olursa hayatımız da öyle olacaktır. Ortam, bir insanın şuurunu şeklendirir hatta tamamen değiştirir. Her şuurlu bir insan yada her şuurlu bir müslüman, hayatında bir dava için yaşayacaklardır, davalarını gerçekleştirmek için şuurlarını korumaları gerekiyordur o yüzden bunu okuyoruz.
Ya Tahammül Ya Sefer kitabındaki anlatılan şeyleri, şuurlarını birbirine benzeyen birkaç arkadaşların bir araya toplandıkları ve arasındaki samimi sohbetleriyle beraber edinmiş oldukları şuuru, ülkesi için, ülkesinin gelecekteki istikbali için dava ve rüyaları, ve o davanın hayatlarıyla beraber silinip gitmiş olanları, ve hala dava ve ideallerine sadık kalan bir tek kişinin ve bunların nasıl olduklarının hikayesini anlatan bir kitaptır. Kısacası, Ya Tahammül Ya Sefer kitabı, tam başlığı gibi anlatan bir hikayedir, bana göre bu başlığın anlamı da; ya davanın üzerinde sabırla durup kalacaksın, yada davandan kaçıp gideceksin, ve hepsi bunları da vakitle otomatik olarak bize gösterilecektir.
Bu hikaye 10 sene sonra yazılmış olsaydı, bence çok şeyler değişmiş olacaktı, işte onların hikayesi.
10 seneler geçmiş...
Asım ve Fethanet de artık iyice yaşlanmaya başlamış, onun oğlu ilhan da artık bir kadınla evlenip 2 çocuğu olmuştur. İstanbul’daki ünlü bir üniversitenin rektörü olmuş aynı zamanda büyük bir şirketin başkanı olumuştur ve davayı devam ettirmek için ülkedeki veya dünyadaki bulunan zülüm altında insanları ve müslümanları, felaket yerlerdeki ve yoksul adamlara hem müslüman olanları hem de gayri-müslimlere yardım etmek’tır, ve zaten hepsi bunlar, çocukluğundan beri istemişti. Yani o zamanda babasının zengin ailesinden dolayı arkadaşları kendisine yaptığı kötülükleri ondan sonra veysel’in de kendisine yardım ettiğini hep yanında olduğunu hatırlayıp şimdi de başkalarda aynı olayları yaşamasını istememiş, bu yüden onun davanın amacı ve yolu insanı ve müslümanı yardım etmek’tir, ve bunları arkadaşlarından hiç kimse bilmemiş hatta Veysel bile bilmemiş, aynı zamanda da veysel’e haber verememiş bu hakkında lakin, Veysel’e haber vermediği halde Veysel’ın hakkında bir şey bilmemiş demek değildi, üstelik Veysel’i yakından haberlerden takip ediyormuş.
Başka yönden Kerim da artık dava ile uğraşmaktadır, Murat Bey’in çoktan ona verdiği dernek anahtarını değerlendirmeyi becermiş artık. Dernek tam Murat Bey’ın istediği gibi, üniversiteli çocuklarla dolmuştur. Keşke Murat Bey bir görde de. O dernek’te hem hoca olsydı hemde orada başkan olsaydı, ama ne ise nasip böyle imiş. Kerim usta diğer yandan derneği yürütüyordu diğer yandan da bir tane kitabevi açmıştı hatta şehrin en ucuz kitabevi olarak tanınmıştı, zaten kitabeviyi açmak niyeti parayı kazanmak için değil, öğrencileri kitabı yakından tanışmak için idi, onları okuyup çalışsınlar diye açtı kitabeviyi bundan birkaç yıl önce (10 sene geçtirdik yaa) Veysel’in Bakan olduğunu haberi alınca çok sevinmişti artık davasını devam edeceğinden emin idi.
Veysel ise artık büyük bir adam olmuştu. Ankara’daki Milli Eğitim Bakanlığında bakan olarak çalışıyormuş. Bakan olmasına rağmen veysel hala davasının peşindedir aynen ilhan gibi. Bir gün ilhan, üniversitenin mezun törenini konuşması için Milli Eğitim Bakanlığına davetiye göndermiştir. Ve bu tören de veysel eski arkadaşı ilhan’la karşılaşmasını sebeb olmuştur, ve ardından da yani hemen o akşam ilhanın evinde muhabbetlerini devam etmişlerdir, o akşam çok uzun sohbet yapmışlar, ortada kalan davayı toparlamak için konşmuşlar. O arada Veysel İlhanl’a Murat Bey’ın birakmış olduğu derneğin hal hatırını sormuştu ve derneğin artık çalıştığını duyunca çok sevinmişti.
Veysel artık ülkesini önemli adamlardan bir tanesi olmuş. Bunun için davayı devam etmesinin gerektiğini farkındaydı ama karşıya gelen sıkıntılar da hiç bitmiyordu. Bugünkü eğitim hakkında bir problem olduğunu biliyordu ama bunları nasıl çözeceğine yönelik bir çözüm bulamıyordu. Başbakanın hedef 2023 diye adlandırdığı hedefleri nasıl yapacağını düşünüyordu. Kendi-kendine düşündü ki, eğitim sisteminde problem vardı. Her öğrenci YGS,ÖSS gibi sınavlara katılıp başarması mümkün değil, herkesin farklı-faklı yeteneği vardır. Yani nasıl ki balıklar ağacı tırmanmaz, maymunlar tırmanır. Aksi takdirde de maymun denizde yüzemez balıklar yüzer. O yüzden önceki Başbakan R.T.Erğdoğan’nın yapmış oldukları HEDEF 2023 projenin maddelerinden de, okulun bir zeka sisteme değil yani şimdiye kadar yaptığımız gibi değil. Ancak Howard Gardner’ın icat ettiği ‘Çoklu Zeka’(Multiple Intelligence) yöntemine göre yapılmasıdır. Şimdiki başbakanımız da bu görevi artık Veysel’e vermişti, Veysel de her zorluklara rağmen yardımcalıyla beraber bunların çıkış yolunu bulmaya çalışıyordu....
Sonunda yaşlılar zaten yaşlanmışlar, ortada hikayedeki adamlardan sadece İlhan, Kerim ve Veysel kaldı, bunların her biri de kendi dava ve ideallerine kendi yollarıyla sadık kalmaya çalışıyorlardır. Kime insanların yardımında, kime dernek’te çalışmakla, kime de hükümette kalıp halka hizmet etmekle yani önemli olan tamamen sadık kalamazsak bile sadık kalmaya çalışmalıyız. Sıkıntılar, tabii ki karşımıza gelecektir. Zaten sıkıntı olmadan büyük adam büyük olmazdı küçük kalırdı. Veysel’in hikayesi bitmezse bile geri kalanı kendimizce kurulabilir.

                Çamlıca, 26.01.2014

Muhammad Haykal
      edit

0 comments:

Post a Comment